Kaza ve kader, insanların
iradelerine, kudretlerine ve çalışıp kazandıkları şeylerden sorumlu olmalarına
engel ve aykırı değildir.
Şöyle ki: Yüce Allah insanlara bir güç ve
irade (ihtiyar) vermiştir. Bir insan kendi gücünü ve iradesini bir işe
harcarsa, buna Kesb (Kazanç) denir. Yüce Allah da dilerse, o işi insanın
isteğine göre yaratır. Bu da bir kaza, bir yaratıştır. Onun için
insanın bu kazancı, kendi cüz'i irade ve isteği ile olduğundan, o işin değerine göre sorumlu olması gerekir. Yoksa: "Ne yapayım, kader böyle imiş!" diyerek kendisini sorumluluktan kurtaramaz.
insanın bu kazancı, kendi cüz'i irade ve isteği ile olduğundan, o işin değerine göre sorumlu olması gerekir. Yoksa: "Ne yapayım, kader böyle imiş!" diyerek kendisini sorumluluktan kurtaramaz.
Bununla beraber bir insan bir işi yapacağı
zaman, kaderin ne olduğunu bilemez, kendi düşünce ve arzusuna göre hareket
eder. İşin nasıl sonuçlanacağını önceden bilmediği bir kadere işini dayayarak
kendisini işin sorumluluğundan beri görmeye hakkı yoktur.
Bir insanın kendisini her türlü
kudretten ve iradeden yoksun görmesi bir Cebr (Zorakilik) inancıdır ki, bu
doğru değildir. Bizim işlerimizden bir kısmı, arzu ve irademize bağlıdır.
Mesela: Ellerimiz bazan bir hastalık sebebiyle titrer, bazan da bunları
kendimiz titretiriz. Şimdi bu iki titreme arasında fark yok mudur? Elbette
vardır; birinci titreyiş cebrîdir (ihtiyarımızla değildir). İkinci titreyiş ise
ihtiyarımızla, kendi istek ve irademizledir.
Cebri savunanlar, çok kere bu iddialarını
kendileri bozarlar. Mesela; Onlardan birine bir kimse bir tokat vursa, hemen
kızarlar ve karşılık vermeye kalkışırlar. Oysa kendi iddialarına göre, o
kimseyi suçlu görmemek gerekirdi. Çünkü onun bir tokat vurması, onların
inançlarına göre bir kader gereğidir. Tokat vuran bu işi yapmaya mecburdu. Onun
için sorumlu olmaktan beridir.
Bir de cebir iddiasına kalkışanların, kendi inanışlarına göre,
yaptıkları iyi işlerden dolayı Yüce Allah’tan bir mükafat beklememeleri
gerekir. Çünkü o işler de bir kader neticesidir, onlara göre kulun bu işlerde bir
tesiri yoktur, yaratan Allah'dır. Kötü işlerinin sorumluluğunu kabul
etmedikleri halde, iyi işlerinden nasıl mükafat bekleyebilirler?
Aksine olarak insanın her işi yapmakta
tamamen kudret ve iradeye sahip olduğuna, her şeyi başardığına inanmak da
"Kaderiye" mezhebine sapmaktır. Bu da doğru değildir. Bu durumda
insan kendisini bir nevi yaratıcı sanmış ve Allah'a has olan bir sıfatı takınma
cesaretini göstermiş olur.
Sonuç: İnsan kasibdir (iradesi ile işi
kazanır). Yüce Allah da işi yaratır. Bu dünya bir imtihan alemidir. Yüce Allah
hikmeti gereği olarak insanlara güç ve kudret vermiştir. Bu sebeple de kulu
sorumlu ve yükümlü tutmuştur. İnsan yaratıcısının bu ihsanını hayırlı işlere
harcarsa hayır (mükafat) görür. Kötülüğe harcarsa azaba düşer.
Bunun için insanların görevleri kendi
hayatlarını kurtarıp parlak bir hayata kavuşmak için hem dünyaya, hem de
ahirite ait işlerini güzelce yapmaya çalışmaktır. Yoksa: "Kaza ve Kader ne
ise, o meydana gelir" deyip bu çalışmayı terk etmek asla caiz olamaz.
İslam dini tembelliğe ve gevşekliğe cevaz vermez.
"İnsana ancak çalıştığı vardır." (Necm: 39)
Büyük
İslam İlmihali - 36
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder